Yazı büyüklüğünü değiştirmek için  + + + + +

30 Mayıs 2009 Cumartesi

Kumbağda pazar ve demir hikayesi


Kumbağ barınağı da oldukca geniş ve rahat bir barınak. Karadenizdeki barınakları düşününce buralardakiler Hilton ayarında.


Buranın Hiltonunda da kral dairesi gibi bol ferah bir yer bulup bağlandıktan sonra Köpekleri de alıp Kumbağın pazarına gittik. Yeşillikler içinde çok güzel bir kasabanın sokaklarında yürüyüş yaparak hem bacakları açtık hem de Soğan, patates, taze fasulye, kiraz ve erik gibi ihtiyaçlarımızı tamamladık.


Pazar dönüşü limandaki iğde ağaçlarının altında mis gibi kokular içinde, Rahmetli kahveci Hasan amcanın oğlu Nezih'in işlettiği güzel kahvede çaylar kahveler de içilince keyifler tam yerine geldi.


Şimdi hava durumuna bakıp belki Tekirdağ veya Marmara Ereğlisi istikametinde yola çıkacağız. Olmazsa bu gece buralıyız.





Dün Hoşköyde barınağa bağlanırken önce çoğunlukla tercih ettiğim gibi elle kıçtan demir atıp baştan bağlanmak istedim. Baştan rıhtıma yaklaşırken de demir halatını elime alıp demiri koyuverdim. Biraz gittikten sonra demiri tasmalayıp yerine tuttuğundan emin olmak istediğimde boş halat elimde kala kaldım. Meğer demir halatınının sonundaki kasayı demirin ucundaki kilite iyice takmadan demiri ve halatı denize atıvermişim.

Bu durumda mecburen baştaki ırgatlı ve zincirli demiri atarak gerigeri yanaşıp kıçtan kara bağlandık. Su bulanık olmasa idi dalıp o demiri bulurdum ama su çok bulanıkdı.

Yedek demir, yedek halat, yedek su ve yedek mazot denizde güvenlik için en önemli malzemeler.




İşte bu yüzden yedek demir olmadan yola devam etmek istemediğimden Tekirdağdan eski iş arkadaşımız Bülent Budak'ı aradım. 10 kg. dört kollu galvanizli bir demir alıp bir taksiye koyarak bana ulaştırmasını rica ettim. Eksik olmasın taksi ne demek abi ben alıp getiririm dedi. Hakikaten yarım saat sonra elinde 8 kg. şemsiye tipi bir demirle bağlı olduğumuz limana gelmişti.
Tekirdağda kaybettiğim demirin aynısından bulamamıştı ama bu da işimizi görür bir demirdi. Üstelik katlandığı için muhafaza etmesi daha kolay.

Artık dersimi aldım bundan sonra demir halatı ile demiri birbirinden hiç bir şekilde ayırmayacağım. Hızır gibi yetişen Bülent kardeşime teşekkür ediyorum.


Posted by Picasa

Kumbağa kadar çalkantılı ve manzaralı seyir


İlk fotografta Kocaburun gözüküyor. Bu burunun arkasına dönüp 1 mil daha gidince Kumbağ barınağı var. Ayrıca teknenin üstünde tekneye yakın musluk ve uzun hortum olmayan durumlarda bidonlarla taşıdığım suyu depoya sifonlayarak aktarmak için kullandığım yeşil bahçe hortumunu ve Ayşenin çamaşır kurutma düzeneğini de görüyoruz.




Hava kötü olup da tekne sallandığı her zaman Miço ve Maya içeri kaçıp bu pozisyonda yatıyorlar. Hele miço korkudan gözlerini kolyoz balığı gibi kocaman büyütüp hiç bir şekilde yerinden kıpırdamamayı tercih ediyor. Ayşenin yatması ise sallantı nedeniyle iş yapılamadığından ve mürettebata eşlik edip Mayanın dışarı çıkmamasını sağlamak için.

Doğal olarak kamara da kalanlar benim gördüğüm bu muhteşem manzaraları kaçırıyorlar.




Hoşköy limanından çıktıktan 2 mil sonra yine kıyıda yer alan Gazi köy geçiliyor ve Gaziköyden sonra arazi gittikce yükselerek bizim Sinop'taki Adabaşı kıvamında bir şekle geliyor ve Kocaburunu dönene kadar arazi yapısı bu şekilde devam ediyor.




Dördüncü fotografta gördüğünüz tek bir koy dışında denize iniş de çıkış da olamaz .Yol yok ve yapılması da nerede ise imkansız. Denize dik inen yüksek ve yalçın tepeler. Eminim buraları güzel balık yapar ama bakamıyoruz tabi.

Posted by Picasa

Hoşköy-Kumbağ rotası


Dün gece yorgunluktan bitap şekilde saat 10 da yatarken Poyraz yine esmeye başlamıştı.

Sabah 6 da kalktığımızda da hafif hafif esiyordu. Saat 6:30 da limandan çıktık ve anladıkki iki hafifin arasında gece oldukca sert esmiş ve iri dalgalar kaldırmıştı.

Ayşeye istersen dönelim hoşköye yatalım , dalgaların kalmasını bekleyelim veya istersen biraz sallana sallana Kumbağa kadar gidelim sadece 12 mil yol var dedim. Çay kahvaltı istemezsen gidelim bu sallantıda yapamam dedi. Devam etmeye karar verdik.

Bu kez 6 mil/saat 2500 devir/dakika hızla ve 35-40 derece kuzey doğuya dümen tutarak devam ettik ve 2 saat süreyle yine sancak omuzluktan dalga alıp çalkalanarak yol aldık. Kumbağ barınağa girip saat 8:30 da baştan demir kıçtan kara bağlandık.

Şu anda saat 11:00 Poyraz esmeye devam ediyor. Öğleden sonra hava kalırsa devam edeceğiz yola. Böyle eserse bu gece Kumbağdayız.
Posted by Picasa

29 Mayıs 2009 Cuma

Rast ile ilgili Teknik bilgi


Yaklaşık bir hafta önce Celal Karaca kardeşim haklı olarak blog'da Rast ile ilgili teknik bilgi bulamadığını söylemişti . Hep aklımda kaldı ama bir fırsat bulup yazamadım. Şimdi masa başından rahatca döktürebilirim.

Bilenler için tekrar olacak ama inanın bilmeyen daha çok.

Rast Tacar/İzmir firmasınca üretilmiş balıkcı 6.50 tipinde standart fiber bir tekne. Donanımında isteğe özel farklılıklar var.

Boyu 6.5 metre
Eni 2 metre
Su kesimi 0.40 metre

Motoru

22 HP üç silindirli 3600 max. devirli marin Yanmar. Şanzıman orijinal marin 2.62/1

50 lt. kapasiteli krom mazot deposu.

Goose neck sulu egsoz sistemi. Motor remote kumanda kolu ve hidrolik olmayan dümen dolabı sistemi

Elektrik sistemi:

2 adet 90 Amper Mutlu marin Akü, şarz edilecek veya kullanılacak aküyü seçme imkanı veren Both şalter.

Bu sistemden beslenen:
1 adet demir ırgatı. 1 adet otomatik sintine boşaltma pompası, 1 adet livar devirdaim pompası, 1 adet su deposu hidroforu, seyir ışıkları, kamara ve kıç havuz aydınlatmaları. 2 adet çakmak 12V çıkış prizi.

Navigasyon sistemi :

Bir adet küçük sulu pusulamız var.
Ucuzundan bir adet Garmin marka GPS chartplotter/fishfinder var.
(Seyirlerimizi büyük ölçüde bu alet ile veya gözle yapıyoruz)

Tekne kamarası 2 kişinin ihtiyaçlarına göre planlanmış. İki kişinin rahatca yatabileceği bir yatağı var. Yaz aylarında arka çadır kapatılarak kıç havuzda iki kişi daha yatabilir.

50 lt. kapasiteli şişme tatlı su tankı (baş yatağın altında)

Jabsco marka güzel çalışan basit bir tekne tuvaleti. Kamara içinde bir sandık şeklinde duruyor.
Birinci kişinin tuvalete girebilmesi için ikinci kişinin kamara dışına çıkması gerekiyor.

Bir mutfak evyesi , tabak çanak rafları ve dolabı var. Ayrıca biz kamara içinde her müsait duvara esnek lastikli file şeklinde duvara ve tavana yapışan torbalar monte ettik.

Güvenlik ekipmanı olarak yönetmeliğin öngördüğü herşey var
Posted by Picasa

Hoşköyde sukun içinde çalışma




Hoşköy barınağına bağlandıktan sonra Ayşe ve köpeklerle küçük bir kasaba turu yapıp marketten eksiklerimizi aldık. Ama meyve ve sebze bulamadık akşam saat 6 da gelir dediler. Bekleyip saat 6 da gidip alacağız.



Burası çok küçük ve şirin bir belde. Tekirdağın Şarköy ilçesine bağlı 1700 nüfuslu. Yazları bu nüfus tatilcilerle birlikte en fazla 4-5 bin civarına geliyor.



Halkın tamamına yakını muhacir mubadele Selanikten, Arnavutluktan, Priştina dan Usturvadan gelme. Medeni , canayakın ve yardımsever insanlar. Selanikten gelenler çoğunlukla Pomak.



Geçim daha çok zeytincilik, balıkcılık, bağcılık ve az birazda kirazcılık ile sağlanıyor.




İşler bitip bilgi toplama ve fotograf çekimleri tamamlanınca, küçük dostum Kaan'ın babasının işlettiği çay bahçesinde kendime 220 volt elektrik bağlantısı için bir priz bulup. Kaanla beraber çalışıp bu raporları hazırlamaya başladık.



Uzun süredir ilk kez adam gibi bir masa başında çay kahve içerek ve sallanmadan çalışabiliyorum. Ne büyük bir rahatlıkmış ne keyifmiş.Posted by Picasa

Müreftede öğle yemeği molası


Öyle anlaşılıyorki Deniz Tarağı konusu bazı arkadaşların aşırı ilgisini çekti. Bende bir deniz Tarağı hikayesi daha yazmaya karar verdim.


Mürefte barınğına girip güzel bir şekilde çok uygun hazırlanmış rıhtıma bağladık ve yemek hazırlıkları başladı.

Yandaki fotografta sabah denizden çekip kovaya koyduğum deniz tarağı torbası görülüyor. Mürefteye gelene kadar suyu taze ve oksijenli tarakları da canlı tutabilmek için iki kez sularını değiştirmiştim.


Ayşe içinden bir tencere dolusu (yaklaşık 20-25 tane alıp haşladı ayıkladı. Sarımsak , zeytinyağı ve domatesle kavurduktan sonra haşladığı makarnanın içine katıverdi.


Buyrun işte nefis bir ''penne marinara ala tarakiata'' böylesini İtalyada bile bulmak neredeyse imkansız.



Yemekten sonra ise ver elini Hoşköy yolu. Dümenci dümen başına ve miço da mutad makamına.


Posted by Picasa

Gelibolu çıkışı ve Şarköy barınak


Sabah uyandığımızda henüz karanlıktı. Denizdeki tarakları kovaya alıp, köpekleri sabah gezisine çıkartıp, motoru çalıştırıp halatları çözüp demiri alıp limandan çıktığımızda saat 05:30 du ve güneş yeni doğmakta idi.



Deniz fotografta da görüldüğü gibi sakin olduğu için Ayşe ve Mürettebatın geri kalanı kamarada 3 saat daha uyuyup uykularını almış bir şekilde kıç üstüne teşrif ettiklerinde güneş ortalığı iyice ısıtmış ve hatta hafif bir rüzgar da çıkartmıştı.



Oldukca sakin bir seyir yaptık başlarda 1-2 mil açıktan gidiyor olsak da giderek karaya yaklaştık ama sahilde ara ara yazlık siteler ve çoğunlukla tarım arazilerinden başka kayda değer bir şey yoktu.


Şarköy barınağına İstanbul istikametinden gelmekte olan ve önümüzde dönüp içeri giren güzel bir kotranın ardından girdik.





Barınağın duvarına ''rastgele kaptan'' yazılmıştı devasa puntolarla. Hoşuma gitti ama ben üstüme alınmadım. Sonuçta şarköye de rast geldi. Barınak içinde küçük bir tur atıp tekrar çıktık. Hava güzeldi ve devam etmeliydik.



Bu arada Ayşe kalktıktan sonra sıkı çalışarak kamarayı toplamış kahvaltılarımızı hazırlamış , çay demlemiş, kahvelerimizi pişirmişti ve sırada dişlerin fırçalanması ve fırçaların deniz suyu ile yıkanması vardı.


Diş fırçalayan Ayşenin arkasından gözüken eski ve kocaman Şarköy iskelesi.

Posted by Picasa

Geliboludan Hoşköy rotası



Sabah 5:30 da yola çıkıp Gelibolu barınağını ardımızda bıraktığımızda hava tamamen kalmıştı. Çankaya burnunu iskeleye aldıktan sonra yaklaşık 3 saat hiç rüzgar esmeden 50 derece kuzey doğuya dümen tuttuk. 3 gündür esen poyrazın ölü ve rahatsızlık vermeyen dalgalarını sancak omuzluktan alarak giderken 8:30 dan sonra yavaştan bir gündoğusu başladı ama sorun çıkartmaya niyetli değildi.




24 mil olan Gelibolu Şarköy arasını tam 4 saat 15 dakikada tamamlayıp 9:45 de Şarköy barınağına girdik. İçeride ağır yolla bir tur attıktan sonra çıkıp yolumuza devam etmeye karar verdik. Güzel havayı bulmuşken yürüyecektik.




Şarköy Mürefte arasındaki 6 mili aştığımızda ve yemek yemek üzere gayet geniş ve güzel yapılmış yeni Mürefte barınağına bağlandığımızda saat 11:00 olmuştu.




Mürefte barınağı güzel ve rahat olmasına rağmen yerleşim merkezinden 5-6 km. Uzağa yapılmış. Bu sebeple yemeğimizi yiyip kahvelerimizi içerek dinlendikten sonra saat 13:00 de bordaladığımız rıhtımdan çözülüp Hoşköy istikametinde yola çıktık.



Tam kuzey doğuya 45 dereceye dümen tutarak 3.5 mil olan Mürefte- Hoşköy arasını geçip yine ferah ve güzel olan Hoşköy barınağına baştan demir kıçtan kara bağlandığımızda saat 13:45 di. Biraz bakınınca tekneyi bağladığımız rıhtıma çok yakında çay bahçeleri ve kumanya temin imkanları olduğunu da görünce bu geceyi burada geçirmeye karar verdik.


Hava müsade ederse yarınki rota Kumbağ, Tekirdağ, Marmara Ereğlisi.
Posted by Picasa

28 Mayıs 2009 Perşembe

Sert Poyraz video çekimleri

Bugün Geliboluda bir gün daha kalınca oturup Çanakkaleden Geliboluya gelirken yakalandığımız Poyrazda çektiğim video görüntülerinden iki klip yaptım. İlki siperliğin davlumbazın arkasından çekim. İkincisi ise dışarıdan . Çok serpinti olduğu için kamerayı korumak adına dışarıdan fazla çekemedim.



Ama bu kadarı da size fikir verecektir. Dalga iyi. Tekne hafif ve küçük dolayısı ile bu kadar sallantı çok normal.Ama iki saat sürerse çekilmiyor.





Geliboluda ikinci gün - Deniz Tarağı faslı


Bu sabah yine denize çıkıp bu sefer Çankaya burnundan geri döndük yarım saat sonra. Rüzgar yine yok sayılır ama Poyraz denizleri delikanlı. En azından benden daha delikanlı.

Hava durumuna göre yarın rüzgar karayele dönecek. Bu yolumuz üzerinde karadan doğru esiyor olacak demek. En kötü durumda sahile yakın seyrettiğimizde dalga etkisini almadan rahatca gidebiliriz demek.

O yüzden yarını beklemeye karar verdik. Ayvalıkta 4 gün geçirmiştik. Gelibolunda niçin 3 gün geçirmeyelim üstelik burada deniz tarağı da var ve çok ucuz. Tanesi 15 kuruştan 100 tane aldık aracısız direk müstahsilden. Bugün bulabilirsem bir okadar daha alıp İstanbula kadar götürmeyi planlıyorum. Ama ölmemeleri önemli.



Onun için deniz içinde resimde gördüğünüz çuvalda saklanmaları gerekiyor. Ölürlerse en çok 1 saat içinde tüketilmeleri ya da deepfreeze konulmaları gerek. Deepfreeze olmadığına göre fazla seçenek yok. Yeriz hepsini herhalde.

Mademki bugün de buradayız ben yine yemek içmek faslından devam edeceğim.


Resimdeki soğan çuvalından dün akşamki salata için 20 tane tarak aldım. 1 çay bardağı su koyduğum tencerenin içine koydum. İspirto ocağımızı yakıp üstüne yerleştirip kapağını kapattım.





Yaklaşık 10 dakika boyunca yoğun deniz kokusu yayan tencerenin altını kapatıp kapağını açtığımda tarakların hepsi pişmiş ve kapaklarını açmışlardı.

Biraz soğumalarını bekledikten sonra keskin bir bıçakla içleri kabuklarından ayırıp bir köşedeki siyah torbalarını kesip attım.

Tabağa dizilen içlerin üzerine önce sızma zeytinyağı, sonra az limon sonra bol dereotu ve az karabiber konduktan sonra özel bir lezzet, güzel bir meze servise hazır oldu . (bize göre tuz istemiyor)

Daha sonra Sancağımızdaki tekneden bize büyük misafirperverlik ve dostluk gösteren Hüseyin reis ve Kemal reisten dan ikram tekir ve mezgit tava gelmezmi.

Bizde o zaman Yeşil İzmirin kapağını açmak farz oldu diyerek gereğini yaptık ve tekneden tekneye çok hoş bir balık, deniz, Gelibolu, Sinop vb. bir sohbet ile geceyi sonlandırıp uyuduk.

Posted by Picasa

27 Mayıs 2009 Çarşamba

Geliboluda bir gün daha-Kızlı sardalya


Sabah saat 6:30 da marş basıp Gelibolu limanından çıktık. Rüzgar oldukca hafifti. Yaklaşık 15 dakika kadar bir seyir yaptıktan sonra dün bizi yakalayan Poyrazın kaldırdığı ölü dalgalarla göğüs göğüse geliverdik. Henüz Marmaraya giriş noktası sayılan Çankaya burununa gelemeden bu şekilde 5 saat yol almamızın çok keyifsiz olacağı düşüncesi ile geri döndüm ve tekrar barınaktaki yerimize bağlandık.


İyiki de öyle yapmışız çünkü hafif dediğim sabah poyrazı giderek üstüne koydu ve saat 9-10 civarı 5 şiddetinde esmeye başladı. Her durumda dalgaları sancak omuzluktan alarak Şarköye kadar giderdik ama çok eziyet çeker, serpinti yer ve çalkalanırdık.


Limana bağlanıp tekneyi emniyete aldıktan sonra köpekler tasmalandı önce pazara gittik. Ayşe yine enginar, bezelye, taze fasulye ve sarımsak aldı. Sonra şehir parkında oturup kahvelerimizi içtik. Şehirde dolaştık çocukluğumdan beri bildiğim meşhur Alaeddin Kızlı Sardalyanın satış mağazasını görünce eski bir dost bulmuş gibi içeri girdik satış görevlisi genç kızla sohbet ettik birkaç nostaljik numune satın aldık. Burası da sanki bir müze gibi geldi bana. Türkiyede ton balığı konservesi yokken bundan 40-45 sene önce evimize seyrek de olsa Gelibolunun Alaeddin Kızlı sardalya kutusu girerdi.


Daha sonra tekneye gelip aldıklarımızı yerleştirdik. Ayşe öğle yemeği için düdüklü tencere veya kuvvetli LPG ateşi olmaksızın , harsız ispirto ocağımızda muhteşem bir zeytinyağlı taze fasulye pişirmeyi başardı. Fırından aldığımız taze beyaz tava ekmeği ve taze sarımsak eşliğinde afiyetle yedik.


Yemek sonrası biraz tembellik ve gazete mütalasından sonra, tekrar karaya çıkış, müzeleri ve çarşıyı gezme, Geliboluya has mevlevi tatlısı, peynir helvası ve en önemlisi bir çuval deniz tarağı (ilk kez dün akşam gördük tadına baktık ve çok beğendik) satınalması gibi önemli faaliyetler yürüttük. Tekneye döner dönmez deniz tarağı çuvalı bir iple bağlanıp teknenin bordasından denize sarkıtıldı. Akşam yemeği için pişirip benim gibi daha önce görmemiş olanlar için fotograflayıp raporlamak istiyorum. Bu gidişle ben kilo vermek bir yana kilo alarak tamamlayacağım bu geziyi Seyir defteri de gezip görmekten çok yiyip içmekten bahseder oldu.
Ne yapalım Poyraz esiyor böyle oluyor.


Posted by Picasa

Gelibolu Savaş Müzesi


Gezdiğimiz müzeden birkaç görüntü aldım ve ekliyorum.

Belediye tarafınca oluşturulmuş ve yönetilen küçük bir müze ama oldukca akıllı ve etkileyici bir şekilde düzenlenmiş. Ama sanki daha çok buralara gelen yabancı turistleri hedefleyerek bir tanzim ve hafif marketing var gibi geldi bana. Ayşe ise yine çok etkilendi ve ben dışarıda köpeklerle sıramı beklerken gözyaşları içinde geldi dışarıya.


Sadece silah ve mühimmat değil savaş alanında bulunan her türlü kalıntı teşhir ediliyor. Anzak rom şişesinden tutun, İngilizlerin çeşitli konserve kutusu artıklarına , Fransızların kullandığı çatal bıçak mutfak takımlarına, o günden kalma gazetelere, mecmualara, giysilere, asker mektuplarına kadar bir savaş alanında bulunabilecek ne varsa hepsinden örnekler konulmuş.


Sonuçta güzel bir müze ama Çanakkale kabatepedeki kadar büyük ve etkileyici değil.




Posted by Picasa