Yazı büyüklüğünü değiştirmek için  + + + + +

4 Temmuz 2009 Cumartesi

İstemeden yazılan bölüm


Bu sabah rahat rahat uyuduk. Saat 8:00 olmuştu çoktan uyandığımızda. Topu topu 12 mil yolumuz kalmıştı önümüzde. Aslında eve gelmiş bahçeye girmiştik ama arka kapının önünde bekliyor gibiydik. Tek yapmamız gereken evin arkasından önüne dolaşıp ön kapıdan içeri girmekti.

Ancak limandan gelen haberler iyi değildi. Balıkcı barınağında Rast için bundan 2 ay önce siparişini verdiğimiz iskele ve bağlama yeri hala bitmemişti. İskeleyi yapan usta 2 gün daha zaman istiyordu. Limana girersek Rast'ı bir başka teknenin yerine ya da üstüne bağlamak zorunda kalacaktık.

İşte bu yüzden bu yolculuğu Aklimanda tamamlayıp eve arka kapıdan girmeye karar verdik. Rast'ı ön limanda tekneleri ile karşılama hazırlığı yapan arkadaşlardan özür diliyoruz. Böylesi daha iyi oldu.

Sarı kadirin Şükrüye ait Aklimandaki iskele ve tonoz ise son derece rahat ve güvenli idi. Şükrünün teknesi ön limanda olduğu için bu iskele yaz boyu boştu ve rahatca kullanabilirdik.

Ağır aksak, biraz durgun, biraz hüzünlü , teknedeki eşyalarımızdan eve gidecekleri toparladık sevgili Rast'ın içini dışını temizledik. Tentelerini indirdik. Tonoz halatını ve baş iplerini sıkıladık iyice emniyete aldık. Şalter ve vanaları kapattık. Rast'ı orada Aklimanda kalan arkadaşlara emanet ettik. Arabamızı arkadaşlar getirdiler yükledik ve 20 km uzaklıktaki köyümüzün yolunu tuttuk.

Bu bölümü köyden yazıyorum. İstenmeden yazılan bir bölüm ama son bölüm değil. 2-3 gün daha yazıp kendimce eksik olan bazı bilgileri tamamlayacağım. İstatistiki bilgileri verip enteresan bazı olayları anlatacağım. Vakitsizlikten yanıtlayamadığım bazı sorular var onları yanıtlayacağım

Ve sonra bir sonraki projeye kadar başka işler çoğunlukla çiftcilik ve balık tutma ile ilgileneceğiz.

Daha sonra kimbilir ???

Rast ile başladık belki Nihavent ile devam ederiz sonra belki Saba gelir belki Neva..

Sadece Rast'ın İzmir-Sinop yolunun hikayesi bitti..

Hayat devam ediyor..


Posted by Picasa

Atlanılan ''Nasıl Yani'' hikayesi

Şimdi yandaki fotografa bakıp buda ne diyeceksiniz. Ben hikayeyi anlatınca tekrar inceleyip o zaman görmeniz gereken şeyi göreceksiniz.

Hatırlarsınız Karadeniz seyahatine yeni başlamış ikinci etapta Poyraz limanından Ağvaya gelmiştik ve yolda yaşadığımız önemli bir olaydan bahsedip daha sonra yazacağımı söylemiştim. Şimdi onu yazıyorum. Yazmasam olmazdı. Çünkü unutmak istemediğim kadar ilginç bir olay.

Şile limanından Ağva hedefli olarak çıkmış ve yaklaşık 4 mil kadar bir yol almıştık. Burundan buruna seyir yaptığımız için arkasında büyükce bir koy ve geniş bir kumsal olan bir burunu yarım mil açıktan dönerken bizden yaklaşık 2 mil açıkta yelkenli bir tekneye benzeyen bir yapı dikkatimizi çekti. Yüzer bir platform üzerinde dikili çok yüksek iki direk ve aralarında ortasında siyah bir daire olan yelken benzeri bir şey vardı. Ayşe bana fikrimi sorunca doğal gaz arama çalışmaları ile ilgili bir şey olabileceğini söyledim.

Tam biz bunları konuşurken önünden geçmekte olduğumuz koyun içinden daha önce görmediğimiz siyah bir zodiac çıktı ve inanılmaz hızlı bir şekilde dalgaların üstünden zıplaya zıplaya tam üstümüze doğru gelmeye başladı. 15-20 saniye sonra içinde kısa saçlı esmer ve siyah tişörtlü 4 adam olduğunu gördük. Ayşeyi bilmem ama ben hafiften tırsıp biraz yol verdim. Aklıma somalili korsanlar geldi. Çevrede ne bir yerleşim yeri vardı ne de başka bir tekne. Denizde yapayanlızdık. Biraz daha yaklaştılar ve elleri ile dur işareti yapmaya başladılar. Ben se anlamamış gibi onlara el sallayıpo hissettirmeden biraz daha yol verdim. Ama o tekneden kaçmamız imkansızdı. Kısa sürede yanımızda bittiler. Bir tanesinin elinde tabanca gibi bir şey vardı. Dur diye bağırdılar ve çaresiz rölantiye ve boşa alıp ağırladım ve o anda silaha benzettiğim şeyin bir telsiz olduğunu anladım çünkü adam kulağına götürdü ve konuşmaya başladı.

Yanımıza yanaştılar ve ''siz ne yapıyorsunuz yasak bölgeye girdiniz burası atış alanı dediler'' o zaman kim olduklarını anladık. Bunlar askerlerdi ve biz askeri bir bölgeye girmiştik ama hala atış alanı sözcükleri tam olarak anlam kazanamamıştı . Biz Ağvaya gidiyoruz buradan geçmeden gidemeyiz ki gibi bir şeyler geveledim ve ne atışı diye sordum. FÜZE atışı dedi zodiac'takilerden birisi ve ekledi tam gaz yola devam edin ve sakın geri dönmeyin. Aman allahım gaza bir yüklendik ve arkamıza bakmadan bir kaçtıkki sormayın. Sırtımızdan aşağı buz gibi terler dökerek ve niçin Şile limanı çıkışında bizi uyaracak bir görevli tekne olmadığını anlamaya çalışarak.

Ayşeden hedef olduğunu geç te olsa anladığımız şeyin fotografını çekmesini istedim. Korkusundan uzun süre reddetti . Bizi yakalar askeri sırların fotografını çekiyorsunuz derler dedi.En sonunda çaktırmadan çekmeyi denediğinde ise sonuç yukarı da gördüğünüz gibi oldu. Silik soluk bir görüntü.

İşte nasıl yani dedirten olayın öyküsü bu.
Posted by Picasa

Türkeli'den Aklimana


Türkeli barınağından sabah 6:30 da çıktık. Çıkarken saate bakınca barometrenin gece boyu sürekli 1016 ya kadar düşmüş olduğunu farkettim. Tam çıkışta motoru boşa alıp bilgisayarı çıkartıp limandab uzaklaşmadan bir kez daha hava durumuna baktım. Herşey dün akşam baktım gibi idi olağanüstü bir durum görünmüyordu. Zaten bu arada barometrede yukarı doğru çıkmak istediğinin sinyallerini vermeye başlamıştı. Bu işlem 5 dakikamı aldı ama içim rahatladı.

Hemen çıkıştan sonra 70 dereceye dümen tutup bir saat yol alarak Türkeliden 3.5 mil sonra Helaldı barınağını ondan 3.5 mil sonrada İstefan burnu ve barınağını biraz açıktan geçtik.

İstefan burnu ile İnceburun arasını niyetimiz biraz içe kıvrımlı geçerek herhangi bir aksilikte tam ortada yer alan Gebelit çay ağzına girmekti. Ama öyle yapmak yerine direk 65 dereceye dümen tutarak 6-7 mil açıktan bir seyirle 3 saat 4o dakika sonra İnce fenerinin önüne düştük.

Yol boyu bizi rahatsız edecek bir hava esmedi. Sadece Ayancık açıklarından geçerken ayancık çay ağzından dışarı güney batı gibi esen rüzgar bordadan yediğimiz dalga yaptı. Zaten bu dalga ve rüzgar 1 saat bile sürmedi.


Ülkemizin en kuzey noktası olan ince burun fenerini bulduktan sonra güney doğuya doğru dönerek ince burun kıyılarındaki enteresan cografi yapıyı ve mağaraları inceleyerek çok ağır yolla güzelim Hamsaroz koyuna girdik ve demirledik.

Burada biraz denize girip,
tüm yolculuğumuzun en ciddi etaplarından biri olan İstefan-İnceburun etabının yorgunluk ve stresini attık. Yemeğimizi yedik ve demir alarak Akliman koyuna girdik.

Tüm karadeniz sahilinin küçük tekneler için bence en korunaklı ve yapay olmayan limanı olan Akliman çarpıcı güzelliği , huzuru, yeşili ve sakinliği ile bizi bir kez daha kucakladı. Bizde yolumuzu tamamlamadan önceki son geceyi burada geçirmeye karar verdik.
Posted by Picasa

Hamsaroz ve Akliman


Hamsaroz koyu (şimdilerde hamsilos diye yeni isim taktılar nedendir bilinmez) Cidedeki Güderoz koyu gibi bir koy. Güderozdan biraz daha küçük ama girişi dış denize tamamen kapalı ve çok daha iyi korunma sağlıyor. Ayrıca yaklaşık 400-500 m çapı olan dairesel yapının güney batı ucunda deniz bir çay gibi daralarak yaklaşık 1 km kadar içeri giriyor.


Akliman ise çok daha büyük bir liman. Girişindeki iki adası koy dibindeki plajı, iskele ve piknik alanları ile çok daha fonksiyonel bir bölge.

Alt üç fotograf limanın içindeki eski sazlık alanı gösteriyor.
Benim çocukluğumda bu geniş havuz sinek yuvası olan sazlıklar ile kapalı idi. Daha sonra çok akıllıca bir karar ile bu sazlık alanı temizleyip derinleştirdiler ve balıkcılar ile amatör teknelerin kullanabileceği muhteşem bir barınak oluştu. Üstelik 1 gram beton dökmeden, kaya dolgu kullanmadan.

Bir gece burada kalıp yarın yola devam ediyoruz. Sadece 12 mil yolumuz kaldı..

Posted by Picasa

3 Temmuz 2009 Cuma

Akliman'dan haber var...

Demin sevgili kaptan Akliman'dan aradı..Yine GPS sisteminin azizliği internete giremiyor...Şu anda Sinop'a 12 mil mesafede Akliman'da yolculuğunun son gününde,artık baştan mı kıçtan mı bilemem demirlemiş vaziyette...Yarın Sinop'ta olacak..Güncenin devamını artık yarın ondan dinlersiniz..Elçiye zeval olmazmış...

Bu arada sevgili kaptan,gerçekten büyük bir iş yaptın..Yelkensiz,yedek motorsuz 6.5 metrelik bir tekneyle neredeyse kıyılarımızın 1/3 ünü geçtin...Helal olsun sana ve ekibine...Yanaklarından öptüm...

2 Temmuz 2009 Perşembe

Davul zurna ile Sinop sınırlarına girdik


Türkeli Sinop'un en batıdaki sahil ilçesi. Türkeli'den sonra Ayancık ilçesi ve Merkez ilçeden sonra Gerze ile Sinop sahilleri tamamlanıyor. Hepsi de üç aşağı beş yukarı aynı kaderi paylaşıyorlar sırtlarındaki yemyeşil dağ ve tepeler nedeni ile tarım nerede ise yok denilecek kadar az. Bu yüzden ormanın ve denizin verdikleri ile yetinmek zorunda kalmışlar.

Ayancık ve Türkeli biraz daha farklı olarak Almanyaya çok sayıda göç vermiş ve o sayede biraz daha kalkınabilmiş ilçeler.

Türkelinin köyleri ile birlikte nüfusu 40-50 bin civarında. Belediye nüfusu ise kışın 7 bin yazın 20 bin oluyor. Almanya, Avusturya, Hollanda ve Fransada yaşayan Türkeli'lilerin toplamı ise en az 50 bin.

Türkeli Barınağına bağlanıp ilçe merkezine alışverişe giderken nefis belediye plajının, üstü karadut fidanları ile yüklü 57 plakalı bir pikapın fotograflarını çektim.


İlçe Merkezine gittiğimde ise ilçe meydanında hemşehrilerimizin toplanmış bizim şerefimize Davul Zurnalı bir karşılama töreni hazırlamış olduklarını gördüm. Nasıl haber almışlar anlamadım ama hoşuma gitti doğrusu.



Bugün yazdığım tüm raporları Limanın hemen arkasında ve yukarıdan muhteşem bir plaj ve liman görüntüsüne sahip olan Tahsin Kaptanın çay bahçesinden yazıyorum.

Hem Tahsin Kaptan hem de biribirinden güzel çocukları Şevval, Elif , Hüseyin ve Tuba gün boyu bizi misafir edip her türlü nazımızı çektiler.
.
Posted by Picasa

Abanayı geçince burnumuza Sinop kokmaya başladı


İnebolu limanından çıkış sonrası oldukca sık Balıkcı barınağı var. Türkeline kadar sırası ile Evrenye, İlişini geçtikten sonra Abana barınağına girdik.

Abana barınağında ilk kez Çanakkale marinada karşılaşıp sonra da Geliboluda ahbap olduğumuz Alman çiftin Teknelerini gördük. Karşılıklı el sallaştıktan sonra biraz sohbet edince biz İstanbulda 3 hafta geçirirken onların Samsun kadar gidip Sinop'a da uğrayarak dönüşe geçtiklerini öğrendik. Limandan birlikte çıktık onlar batıya yöneldi biz doğuya. Tekrar el sallaştık karşılıklı düdük öttürdük ve sepeti koluna herkes yoluna oldu.


Sepet demişken; uzun zamandır Ege , Marmara ve Karadeniz de dolaştık ama sepet gibi dolaşmadık. Ayvalık'a gittik sepet aldık. İnebolu'ya geldik yine sepet aldık. Son aldığımız İnebolu sepetinin fotografı, Sinop istikametinden gelmekte olan diğer bir yelkenli tekne ile beraber görülüyor.

Abanadan ayrılıp 3-4 mil gittikten sonra kafamızda çalan hayali marşlar eşliğinde hayali bir çizgiden geçerek Sinop karasularına girdik.

Kütüphane kayalıklarının yosun kokusu, bahçemizin çiçek kokusu, köyümüzün tezek kokusu, Tersanenin balık kokusu hafiften hafiften burnumuza çalınmaya başladı...
Posted by Picasa

İnebolu-Türkeli rotası


Sabah hava raporunu kontrol ettikten sonra öğlene kadar havanın limanlık olduğunu görüp saat 6 da marş basarak limandan çıktık.

Dün öğleden sonra sertce esen poyrazın ölü denizlerini iskele baş omuzluktan alıp fazla rahatsız olmadan sallanarak ortalama 90 dereceye yani tam Doğuya doğru ilerlemeye başladık.

Burundan buruna bir rota izleyerek 6 mil sonra Evrenye 3.5 mil sonra ise İlişi barınaklarını sancak kemerede görüp 2.5 mil sonra Abana barınağına girdik..


Bir saat kadar Abana barınağında oyalanıp dinlendikden sonra tekrar yola çıkarak ve yine 90 dereceye dümen tutarak 7 mil sonra Çatalzeytin barınağını biraz açıktan geçtik.

Çatalzeytinden sonra 10 derece daha güney doğuya dönerek 8.5 mil uzaklıktaki Türkeli barınağının girişindeki fenerin üstüne düştük. Yine çok çok ferah ve güzel olan barınağın doğudaki usturmaçaları muntazam olarak döşenmiş rıhtımında rahatlıkla boş bir yer bulup bordalayarak bağlandık.

Bugün toplam 27.5 mil yol yaparak Kastamonu sularından Sinop sularına giriş yaptık. Ayancık İstefan burnuna 9 mil, İstefandan direk rota tutarsak Aklimana 30 mil, Aklimandan Sinop limana ise 12 mil , yani toplam 41 mil yolumuz kaldı. Hava durumuna göre belki bir günde geçeriz belki iki.


Posted by Picasa

Güzelim İnebolu kayıkları


1 Temmuz Çarşamba

İnebolu Kurtuluş savaşı tarihinde önemli bir yer tutuyor. Karadeniz Ereğlisinden yapılan mühimmat ve silah nakliyesinin çok daha fazlası İnebolu limanından yapılmış. Çılgın Türkleri okuyanlar hatırlayacaklardır.

Düşman gemilerinin sıkı takibi altında Karadenize çıkartılan malzeme zaman zaman ateş altında İnebolu sahiline çıkartılmış. Bu operasyonlar için tüm İnebolu kayık ve mavnacıları gemilerdeki malzemeyi kayıklarına yükleyip karaya çıkartmayı başarmış, ondan sonra da bildiğimiz kağnılar devreye girip hepsini Ankaraya hatta cepheye yetiştirmiş savaşın kazanılmasında çok önemli rol oynamışlar..


İşte bu yüzden 16 Mayıs 1924 tarihinde savaştan çıkmış TBMM ve Gazi Mustafa Kemal imzası ile İnebolu Kayıkcılar ve Mavnacılar loncasının Beyaz şeritli İstiklal madalyası ile ödüllendirilmesi kararını çıkartmış. Madalya Türk ocağında görünce duygulanmamak elde değil.

Türk Ocağının önünde günümüze kadar korunabilmeyi başarmış bu gazi kayıklardan iki tanesi duruyor. Gerçekten iyi bakılmış ve korunmuşlar. Bildiğimiz yöntemlerden farklı bir üretimi olan bu kayıkların en büyüğü 8.8 m boyunda 1.9 eninde 0.9 m yüksekliğinde olurmuş ve İnebolu kayığı, denk kayığı, pazar kayığı veya İnebolu kütüğü olarak adlandırılırlarmış.


Kayıkların korunmasında ve Türk ocağı gibi harika bir müzeyi kurup ayakta tutmakta başarılı olan yönetimler olağan üstü güzellikteki İnebolu evlerini korumak konusunda çok başarılı olamamış malesef. Ev sahiplerinden ekonomik gücü olanlar evlerini onarıp iyi durumda kalmalarını sağlarken 100 lerce ev ise kaderine terkedilmiş durumda.

Son fotografta ise İnebolu sahilinden geçen yol üstünde bir tabela var. İzmirden buraya kadar üstünde bu kadar güzel bir isim yer alan başka bir tabela görmemiştik. Eve giderek yaklaşıyoruz.


Posted by Picasa

Kıyı seyri ile İneboluya


1 Temmuz Çarşamba

Bugün Denizcilik ve Kabotaj bayramı. Kabotaj sözcüğü dilimize Fransızcadan girmiş. Sözcük anlamı bir ülkenin karasularında, nehirlerinde ve limanları arasında yük ve yolcu taşıma işi. 1 Temmuz 1926 yılında çıkartılan bir yasa ile Osmanlı döneminde yabancılara verilmiş olan kabotaj hakkı millileştirilmiş ve sadece Türk bayrağı taşıyan gemiler ve tekneler bu hakka sahip olmuşlar. Diğer bayraklı gemiler ise Türk limanlarında belirli izinler alıp harçlar ödeyerek yük taşıyabilir hale gelmişler. Bir gün gecikmeli de olsa tüm denizcilerimizin kabotaj ve deniz bayramını kutluyoruz.

Bu sabah saat 8 de Doğanyurt barınağından palamarı çözüp çok sakin bir havada İneboluya doğru yola koyulduk. Hava raporlarından dolayı Poyraz beklentisi olduğu için fazla açılmadan kıyı seyri ile ilerlemeye başladık. 1 saat 15 dakika sonra Özlüce barınağı sancağımızda kaldı . Yola çıktıktan 2 saat 40 dakika sonra İnebolu limanına girdik. Biz limana girdikten iki saat kadar sonra da Poyraz üflemeye başladı. Bizde İneboluyu gezmek üzere Rast'ı sahil güvenlik botuna emanet edip limana çıktık.

İneboluya kadar her zamanki gibi biribirinden güzel kıyılar , kayalar ve koylar önünden geçtik. İlk iki örnek fotograf bir fikir verecektir.

İnebolu doğal bir liman olmamasına rağmen tarih boyu Paflagonya (Kastamonu ve çevresi) topraklarının önemli denize çıkış noktalarından biri ve deniz nakil araçlarının üretildiği bir yer olmuş. İnebolu ile Kastamonu arasındaki küre dağlarında çıkartılan bakır cevheri yıllarca dağlara kurulan teleferik sistemi ile İnebolu limanında bekleyen gemilere yokuş aşağı taşındı ve yüklendi.

Son fotografta Etibank'a ait gemi yükleme sistemleri görülüyor uzaktan da olsa. Ama sonrası komik hikayenin. Önce eski teleferik sisteminin yenilenmesi için milyonlarca dolar harcayıp yerçekimi ile bedava çalışan eski sitemi modernize etmişler . Yeni yaptıkları modern sistemi ise 2 yıl bile kullanmadan bu çok maliyetli çok enerji tüketiyor bahanesi ile cevher nakliye işini Kamyonlarla yapmaya başlamışlar . Gilermisin ağlarmısın türünde bir hikaye daha işte .
Posted by Picasa

Doğanyurt İnebolu Rotası


Doğanyurt barınağından Özlüce 7.5, Özlüce barınağından İnebolu limanı ise yine 7.5 mil. Yani bugün toplam 15 mil yol alabildik.

Neredeyse tüm seyiri 200-500 m mesafeden kıyıdan yaptık sayılır. Özlüceden sonra direk İnebolu limanını hedefleyerek biraz daha açıldık.

Rüzgarsız denilebilecek bir havada ama hep rüzgar beklentisi ile ilerledik. Beklenen rüzgar poyrazda 4-5 kuvvetinde öğleden sonra geldiğinde biz çoktan İnebolu limanına girmiş Sahil Güvenlik botuna yakın bir mevkide boştaki bir tonoza kıçtan bağlanıp baştan kara yapmıştık..

İnebolu limanı gerçekten büyük gemilerin girip rahatca manevra yapabileceği şekilde yapılmış. Yük gemileri Kuzey mendireğine yanaşıp orada yüklerini yüklüyorlar.

Çok az sayıdaki balıkcı ve amatör tekne ise Limanın Güney kenarına rahat rahat bol ferah ve Batıyerleşmişler. Darısı Sinop barınağının başına.
Posted by Picasa

30 Haziran 2009 Salı

Doğanyurt Barınağında sohbet


Doğanyurt yine iki dağın arasındaki vadinin denizle buluşma noktasına kurulmuş 2500-3000 nüfuslu küçük bir ilçe.

Saat 15 gibi Rast'ı bağlayıp güvenceye aldıktan sonra Ayşe ile köpekleri alıp klasik kasaba gezisine ve kumanya alımına çıktık. Bir tane çarşı caddesi. Bütün dükkanlar orada. Bir tane camili, kahveli meydan ve deniz kenarındaki 1-2 cay bahçesinden ibaret bir merkez ve dağlara doğru kurulmuş evler.İşte Doğanyurt bu kadar küçük ama küçüklüğü ile ters orantılı sakin ve güzel.


Bu rapordaki 3 fotografın ilk ikisi Barınağın doğu mendireğinden çekildi.
Mendireğin doğu tarafından Doğanyurt ilçesinin sahil kesimi, batı tarafından ise liman içi ve rast ile mürettebatı görünüyor.


En alt fotografta görülen arkadaşlar ise ilçenin Askeri ve Mülki Erkanı.

Yeşil tişörtlü genç ilçenin 31 yaşındaki kaymakamı, ortadaki beyaz gömlekli Belediye Reisi, sağdaki gri tişörtlü ise Garnizon kumandanı. En arkada görülen delikanlı ise kasabanın hafif zihin özürlü Mustafası.


Mekan balıkcı Karakol Ahmedin limandaki klübesinin önü. Alışveriş ve ilçe gezisinden sonra Ayşe teknede internete girmiş işini yaparken ben orada Karakol Ahmetle sohbet ediyorken geldiler. Mesai yorgunluğunu atmak için birlikte denize girdiler ve deniz sonrası yanımıza gelip yanlarında getirdikleri taze ekmekle kaşar peynirini Ahmetin demlediği nefis çay eşliğinde yediler.

Tabiki bize de ve Mustafaya da ikram ettiler. Oturduk uzun uzun çay içtik ekonomi, siyaset ve futbol dışı güzel güzel sohbet ettik.


Posted by Picasa

Kastamonu sularına giriş..


Zeynel hoca dünkü karşılamanın üstüne bu sabahda yolcu etmeye geldi bizi ve Rast'ın iplerini çözüverdi.

Saat 8 de yola çıktık. Ayşe az önce kaldırdığımız demirin halatını roda yaparken ben gündüz gözü ile Kurucaşilenin bir fotografını daha çektim limandan çıkarken.

Yine güzel hava yine bize şefkatle davranan karadeniz ve güzelim kıyılar. Yoğun yeşil tepeler, önlerinde dik inen kayalıklar, ama iki tepe arasında mutlaka bir vadi ve her vadide bir köy ve altına bir koy ve koyun orta yerinde bir kumsal, kusalda bir klübe yada çekili bir kaç kayık.

Küçük farklılıklarla ardarda tekrarlanan bir masal gibi, bir film gibi Akçakocadan bu yana hep sancak kıç omuzluğumuzda uzaklaştı gitti.

Birde Ereğliden bu yana o melun sineklerde yok oldu. Muhtemelen o sinekler adapazarı ovasının sinekleri idi ve kıyı şeridi yükselmeye başlayınca kayboldular.

kurucaşileden ayrıldıktan kısa bir süre sonra Bartından çıkıp Kastamonu sınırlarına girmiş olmalıyız. Çünkü Güderoz koyu Cideye bağlı ve Cide Kastamonu kıyılarının en batıdaki ilçesi.

Güderoz koyunda çok fotograf çektim ama daha güzel köşeler tes ışık nedeni ile buraya giremediler sadece bir örnek ekliyorum. Aslında koyun yoldan yani yukarıdan görüntüsü çok daha güzel ve etkileyici. Çünkü yukarıdan tamamı ekrana giriyor.


Güderozdan sonra Cide limanını pas geçtik. Yine de bir fotograf çekip ekledim rapora. Görüldüğü gibi teknenin çevresinde Güdorosta yıkanan çamaşırlar asılı idi. Cide merkezi limandan uzak olduğu için kalmaya da niyetimiz yoktu. Bizde çamaşırlarımızı Cide limanına sergilememek için açıktan geçmeyi tercih ettik.


Cideden sonraki ilk barınak 19 mil ilerideki Kerempe burununun hemen doğusundaki İlyas bey köyündeki barınak. Çok kocaman ve büyük yatırımla yapılmış barınağa girmedik ama yanından geçerken içinin neredeyse boş olduğunu gördük. Ama boş da olsa bu noktada bir barınağın olması önemli insana güven veriyor.

Barınağa girmedik ama yakındaki bir barınağın güvencesi ile ilyas bey Köyünün kumsalına yaklaşıp demirledik yemeğimizi yedik ve denize girip serinledik.

İlyasbey plajından demir aldıktan sonra 5 mil mesafedeki Doğanyurt barınağına geldiğimizde ise havanın güzel olmasına rağmen yola ara vermeye karar verip balıkcı Karakol Ahmetin gösterdiği yere bordaladık. Yorulmuştuk.

Posted by Picasa