Yazı büyüklüğünü değiştirmek için  + + + + +

6 Haziran 2009 Cumartesi

Pervane söküldü, revize edildi ve tekrar takıldı


Daha İzmir'de iken, Rast'ın denize ilk indiği gün Pervanenin yanlış veya hatalı olduğu belli olmuştu. İzmirdeki Yanmar yetkili servisi Oğuzhan ve Tacar dan Niyazi usta ile birlikte deneme turuna çıkmıştık. Motor 3200 devirden , teknenin hızı ise 7.2 mil/saat den yukarıya çıkamamıştı. Her ikiside yedek motor olarak kıça takdırdığım asma motorun buna neden olduğunu teknenin kıçını çok içeri çektiğini ve suya girerek hızı kestiğini söylediler. Gördüğüm kadarı ile de haklı olabilirlerdi. Biraz hızlanınca kıçtan takma Johnson'un pervanesi suya giriyor ve çapariz yaratıyordu.

Sonuçta kıçtan takmayı ve aparatını söktük aldık . Ama ne teknenin hızı ne de motorun deviri yükseldi. Tekne ağır çok yük var ondan olabilir dediler. Teknedeki fazla ağırlık yapabilecek herşeyi Karşıyaka Spor klübünün iskelesine boşalttım ve yanıma kimseyi almadan tek başıma bir deneme turu daha yaptım. Banamısın demedi. Yine devir 3200. Bunun üzerine parvanenin belki hatalı olabileceği, İstanbula gidince pervaneyi yapan firmaya düzelttirebileceğim söylendi. Peki dedim ve 350 mil yolu tam performans vermeyen bir pervane ile aşmayı kabullendim.


Kurta sormuşlar ensen niye kalın diye. Kendi işimi kendim yaparım demiş. Bende o hesap, araştırdım ve İstanbulun en iyi pervanecisini buldum. İşleri çok yoğun olmasına rağmen, ''Yanmar beni size emanet etti İzmir'den geldim Sinop'a gidiyorum teknede 4 can taşıyorum'' diyince hatırımı kıramadı Mustafa Günaltay usta. Sonra teknesini cibalide haliçte bağlayan Çanakkaleli dalgıç Selim'i de bulunca işler tereyağdan kıl çeker gibi rast gitti.

Rast'ı Dalgıç Selimin teknesine bordaladık. Selim kompresörünü çalıştırdı önce daldı Pervaneyi söktü. Ben aldım ertesi gün Dudulluya Gemsan'a götürdüm. Kısa bir ropörtajdan sonra Mustafa usta pervaneyi kanatların arkasından keserek düzelteceğini ve benim istediğim performansı %99 alacağımı söyledi. Pervanenin pitch'i veya çapı ile hiç oynamadı sadece yandaki fotograflarda gösterdiğim gibi kanatları arkalarından kesti, balansını yaptı ve pahları düzelterek perdahladı, pırıl pırıl bana teslim etti.

Yenilenmiş pervaneyi alıp doğru haliçe teknenin başına beni bekleyen dalgıç Selimin yanına koşturdum . Selim tekrar daldı, pervaneyi, somununu ve somun kopilyasını yerine bi güzel taktı. Selim sudan çıkar çıkmaz beraberce bir deneme turuna daha çıktık.

Şanzuman hem ileride hem geride olmak üzere Motoru tam gaz denedik. Motor zorlanmadan hafif rüzgara karşı 3500 rüzgarı arkasına alınca 3600 deviri buldu. GPS aleti takılı değildi eve götürmüştüm ama yine de teknenin hızının arttığı gözle belli oluyordu. Üstelik kıçını eskisi kadar fazla içeri çekmiyordu.

Hem dalgıç Selime hem de Gemsan Mustafa Günaltaya teşekkür ediyorum. Herkes çok temiz iş yaptı. Bu iş de tamamlandı ve artık içim daha rahat.
Posted by Picasa

Pasha'nın denetiminde motor bakımı


Rast Haliçteki geçici dinlenme ve bakım rıhtımına bağlandıktan bir sonraki gün , daha önce boatshow'da tanıştığımız Yanmar yetkili servisi Master bakım'ın sahibi Ergin beyi aradım. Konuştuğumuz gibi İzmirden İstanbula kadar geldiğimizi motorun 74 saat çalıştığını ve ilk 50 saat bakımını yapmalarını beklediğimi bildirdim. Teknenin bağlama adresini aldı ve aynı gün saat 13:00 de ekip göndereceğini söyledi.


Ben onlardan beş-on dakika daha önce teknede oldum hazırlıkları yaptım ve ekip zamanında geldi. Kadir ve daha kıdemli olan Serkan Usta. Tanıştık işe başladılar. Bu arada Serkan'ın Ayancıklı olduğunu öğrendim. Aynı zamanda servisin sahibi Ergin bey de dayısı olurmuş. Firma sahibinin de Sinoplu olması hoşuma gitmedi desem yalan olur.


Gençler son derece profesyonel bir şekilde özel bir pompa ile motorun yağını boşalttılar yağ filtresini değiştirdiler, yeni yağ koydular, mazot filtresini kontrol edip hava filtresini temizlediler. Su devir daim pompasının lastiğini kontrol ettiler. Motorun bağlantı civatalarının sıkılığını ayarladılar. Devir daim kesilirse , motor stop etmezse ve mazot pompası hava yaparsa pratik olarak sorunları nasıl çözeceğimi anlattılar ve gösterdiler.


İşleri bitince motoru çalıştırdık. Çalışır durumda bir iki kontrol ve ayar daha yaptılar. Sonra kısa bir deneme turuna çıktık. Motor yine 3200 devirin üstüne çıkmadı. Onlar da motorun yeterince devirlenememesinin nedeninin yanlış pervane olduğu konusunda görüş bildirdiler.


Teknede yedek bulunsun, Sinopta bulamam düşüncesi ile, 1 yağ filtresi, 1 mazot filtresi, 1 devir daim lastik dişlisi ve 1 takım V kayışı aldım. Yedekler, yağ filtre değişimi ve servis işciliği için toplam 400 TL ödedim.


En başından beri teknenin önünde beklemekte olan yan teknenin köpeği Paşha'ya '' tamam Paşam işlerini iyi yaptılar gitmelerine izin verebilirsin'' diyerek ustaların geçiş vizelerini verip her ikisini de tek parça halinde yolculadım.


Tekneyi yerinden almak isteyen sahte Pasha lara buradan duyururum. Bizim pasha vizesiz kimseyi teknelere bırakmaz (vize yerine pontulun ard kısmından iri bir parçayı rüşvet olarak kabul ediyor) kaza ile o görmeden giren olursa daha da kötü olur rüşvet falan para etmez 750 gr et kopartmadan dışarı hiç bırakmıyor.
Posted by Picasa

4 Haziran 2009 Perşembe

Ve cibaliye bağlandık

2 Haziran Salı


Unkapanı köprüsünün altından geçer geçmez hoş bir sürpriz karşıladı bizi. İki tane deniz temizlik teknesi halici temizlemeye çalışarak bize doğru geliyordu. Bir tanesinin önünde bir temizlik işcisi elinde ağ kepçe ile denizdeki poşetleri vb. balık yakalar gibi yakalıyordu. Ayşe resimlerini çekti. Bir tanesini buraya koyuyorum. Bu işi yapan emekcileri ve onların yöneticilerini yürekten kutluyorum.

Yetersiz de kalsalar bu tip çabaları desteklemeli ve alkışlamalıyız diye düşünüyorum. Çünkü'' marifet iltifata tabidir'' lafına çok inanıyorum.


Rıhtımda yerimizi elimizle koymuş gibi bulduk ve bağlandık. Ayşe eve götüreceğimiz yıkanacak eşyaları ve bilgisyar vb kıymetli malzemeleri toparlar ben de tekneyi deli bağlar gibi her taraftan sıkı sıkı bağlarken, eski iş arkadaşım Murat Zorluoğlu kardeşimiz elinde bir şişe ile çıkageldi.

Şaşırmadık çünkü 2 saat önce telefonla aramış yardım rica etmiştik. Getirdiği şişeyi patlattık. Öğlen sıcağında minik bir kutlama yaptık ve hafif çakır keyif bir durumda Murat bizi Levente arabamıza ve evimizin anahtarına kadar ulaştırdı.


Böylece yolumuzun ilk yarısını yaklaşık 350 mil yol katederek salimen tamamlamış olduk.
Darısı ikinci yarıya. 15 Haziran gibi ikinci etaba başlamayı düşünüyoruz. Ama önce motorun ilk 50 saat (aslında 74 saat oldu) bakımının yapılması ve performansını beğenmediğim pervanenin elden geçirilmesi var. Bu gelişmeleri de burada fotograflarla beraber yazmaya devam edeceğim.


Bitmedi.....

Posted by Picasa

Köprülerin altından Halice giriş

2 Haziran Salı


Kendimi bilerek ilk İstanbula geldiğimde 5-6 yaşlarında idim. Annemle beraber yaz tatillerinde Emirgana dayımlara gelirdik o yıllarda. Vaktimizin çoğu Emirgan'da geçer ama arada sırada annenanem hadi İstanbola gidiyoruz diyince sevinçten yerimde duramazdım. Annemin, yengemin veya anneannemin eline yapıştığım gibi koştura koştura inerdim Boyacıköy durağına ve hep 22 veya 22A hat numaralı kırmızı bej boyalı Mercedes marka İETT otobüslerine biner tıngır mıngır Eminönüne gelirdik.



Annemlerin işi çoğunlukla Mısırçarşısı Mahmutpaşa, Kapalıçarşı güzergahında olur alışveriş yaparlar, ben de yanlarında çanta gibi etrafımı seyrederek köyden indim şehire misali gezerdim.


İşte o günlerde en çok hoşuma giden iki şeyden biri Mısır çarşısındaki muhallebicilerde dondurmalı tavukgöğsü yemek, diğeri ise Galata köprüsünden geçmek ve köprüyü seyretmekti. Anneannemin bana anlattığına göre köprünün yüzmesi ve ortasının geceleri açılması hep kafamı kurcalardı.



Sonra yıllarca üstünden araba ile veya yaya olarak binlerce kere geçtim çoğu kez nereden geçtiğimi bile farketmeden. Köprü bir iki kez tadilat gördü hatta değişti.
50yıl sonra biz bugün ilk kez altından geçtik. Geçerken de Merbalığa merhaba dedik. Öbür taraftan çıkıp önce sola döndük Süleymaniye camisini sonra sağa döndük Galata kulesini selamladık.

Ve ilk etaptaki yolumuzun son köprüsü olan Unkapanı köprüsüne doğru devam ettik.

Unkapanı köprüsünden sonra bağlanma yerimize gelecektik. Yolda Sinoplu dostum Nihat Önder'le telefonlaşmış bağlama yerimizim kesin koordinatlarını almıştık. Kadir Has üniversitesini biraz geçecek, belediyenin Haliç sosyal tesislerinin önündeki rıhtımda Aşık adlı teknenin iskele tarafındaki mavi şamandralı boş tonozun halatını alacak ve oraya bağlanacaktık. Aşık adlı teknede Paşa adlı büyük bir Rotweiler yaşıyordu ona dikkat edecektik. Bizim köpekleri ham yapabilirdi.
Posted by Picasa

Güzelceden Sarayburnuna

2 Haziran Salı

Sabah mutad 6:30 da yola koyulup Güzelce marinadan çıkarken, sisli puslu bir hava, aşırı durgun bir deniz ve bulutların arasından doğmaya çabalayan güneş çok güzel bir görüntü oluşturuyordu.

Güzelceden hemen sonra Büyükçekmece körfezini dikkatli geçmemiz konusunda uyarılar almış olsak da hava o kadar güzeldi ki hiç içeri girmeden direk geçtik karşıya. Ambarlı bölgesi ve gemi trafiğine aşırı dikkat ederek geçilen liman sahasından sonra çirkin yapılaşması ile Avcılar sahili de geride kaldı.

Küçükçekmece gölünün önünü de açıktan alarak Florya önlerinde sahile 100 m kadar yanaşıp bundan sonra hep böyle devam ettik. Her 2-3 dakikada bir denizden gelip iniş yapan uçakların altından geçerken , Yeşilköy, Ataköy sahillerini ve belediyenin başarılı sahil düzenleme çalışmalarını izledik.

Bakırköyü, Zeytinburnunu ve Yedikuleyi aşıp Yenikapı ve Kumkapıya geldiğimizde, Saray burnunu hedefleyerek biraz açılmıştık. Puslu havaya rağmen Sultan Ahmetin ve Ayasofyanın minareleri pek alışık olmadığımız bir açıdan teker teker sayılır hale gelmişti.




Sarayburnuna yaklaşırken tekrar kıyıladık. Topkapı saray duvarlarının en başında asırlardır yılmadan görev yapıp nöbet tutan güzelim Ahırkapı fenerinin belki 20 poz resmini çektim.


Topkapı sarayını seyrederek Sarayburnundan halice doğru ilerlerken etkisini giderek arttıran akıntı , Sarayburnunda en kuvvetli ve çalkantılı durumuna geldi ve Galata köprüsünün altından geçene kadar çalkantısı peşimizi bırakmadı. 6 mil olan hızımız akıntının etkisi ile zaman 3 mile kadar düştü.


Bu durumda şiddetli akıntı ve anaforlar nedeni ile teknenin başı kıçı oynar ve haliç girişindeki şehir hatları vapurları ile dolmuş motorlarının yoğun trafiğine dikkat ederken çevreyi izleyip keyif almam pek mümkün olamadı malesef.

Posted by Picasa



Ambarlının gemileri

2 Haziran Salı


Kıyı seyri ile Marmaranın kuzeyinden İstanbula gelirken Güzelce den hemen sonra bir burun dönülünce Büyükçekmece körfezine giriliyor.


Büyükçekmece körfezini geçtikten kısa bir süre sonra ise aşırı yoğun gemi trafiğinin ve deniz nakliyat deniz kargo işinin tam merkezine Ambarlı bölgesine geliniyor.


İstanbula gelen container , kuru yük ve sıvı yük gemilerinin bence atıyorum yarısından çoğu Yenikapı ile Ambarlı arasında kalan bölgeye gelip burada ya yük boşaltmak / yüklemek ya da boğaz geçişi için sıra bekliyor.

Sadece Ambarlı açıklarında demirde bekleyen
100 e yakın gemi saydım.
İçeri girip iskelelere yanaşmış yükleme ya da boşaltma yapan gemiler hariç. Karadan Ambarlıdan çok geçtik ama bu kadar devasa liman tesislerinin olduğundan habersizmişim. Onlarca büyük iskele herbirinin ayrı ayrı üçer beşer vinçleri. Depolar, silolar, antrepolar. Sıvı yakıt/yük boşaltma sahasında onlarca devasa şamandralar, platformlar, vızır vızır çalışan romörkörler, kılavuz tekneleri. Durup bir kenarda akşama kadar seyretsem bıkmayacağım bir hareket ve döngü.


Bana çok ilginç geldiği için bazı görüntüleri buraya almaya karar verdim. Umarım okuyanlara sıkıcı gelmez.
Posted by Picasa

3 Haziran 2009 Çarşamba

Güzelcenin güzel insanları

1 Haziran Pazartesi

Saat 17 ye yaklaşırken Güzelce barınağına girdik. Silivriden Güzelceye kadar sakin bir kıyı seyiri yaptık. Yol boyu Selimpaşa, Celaliye, Kumburgaz'ın güzel kumsalları ve çoğunluğu çirkin ve hatta bazıları apartman şeklindeki yazlıkları hep iskelemizde kaldı .

Güzelce'ye yaklaştıkça daha fazla doğuya ve güney doğuya doğru döndüğümüzden öğleden sonra çıkan Yıldız poyraz karadan doğru geldiği için bizi hiç rahatsız etmedi üstelik hız kazandırdı.

Güzelce barınağının küçük bir kısmı balıkcılara ayrılmış. Geri kalan iç kısmı ise Atlantis adlı bir firma tarafınca marina olarak işletilmekte. Biz tekneyi bırakıp güzelcede biraz dolaşmak istediğimizden daha güvenli olduğu düşüncesiyle biraz yavru vermeyi göze alarak marina tarafına yöneldik.

Henüz rıhtıma yanaşmamışken sat komandolarının botları gibi bir zodiac kara gözlüklü sürücüleri ile yolumuza çıktı. Düşman ajanı olmayıp yoldan geçen yorgun yolcular olduğumuza ve bir gece için bağlanacak yer aradığımıza ikna olunca da bizi bir rıhtıma bağladılar. Hatta rıhtım yüksek bizim usturmaçalar küçük gelince büyük usturmaçalar getirip rıhtımdan aşağı sarkıtarak tekneyi koruma altına aldılar.

Bağlanma işi bitip, bana tembih edildiği üzere kayıt ve ödeme işlemleri için kuzu kuzu marina ofise gitmek için tekneden indiğim zaman çevreyi inceleyince anladım sat komandolarının bizi niye yadırgadıklarını. Marinada bağlı teknelerin en küçüğü 25-30 metrelik süper lüks yatlardı ve en küçüğünün kıç üstünde veya karnında taşıdığı hizmet botu bile bizim tekneden büyüktü. Yandık dedim içimden şimdi beni bi güzel öpecekler.

Allahtan Marina yöneticisi Kemal bey biraz insaflı çıktı da benim '' ben bu teknelerin sahibi gibi dolar milyoneri değilim emekli bir amatör balıkcıyım '' şeklindeki itirazi ağlamam neticesinde iyi bir indirim yaptı. Sonuçta 40 yavru ile paçayı kurtarabildik.

Ofiste yaptığım küçük bir soruşturma ile marinada çoğunlukla Rus zenginlerinin teknelerinin kışladığını ve bakımlarının yapıldığını öğrendim. Marina özellikle bakım , kara park ve çekek imkanları gelişmiş bir marina. Fotografını eklediğim lift 200 tonluk tekneleri hiç zorlanmadan karaya alabiliyor. Daha büyüğü Marmaris marinada var 300 tonluk.

Teknede yemeğimizi yiyip 40 yavru konusunu hazmettikten sonra köpekleri de alıp Güzelceyi dolaşmaya çıktık ve Güzelce de oturduklarını bildiğimiz Tuba ve Ergenekon Küçük dostlarımızı aradık. Amacımız onlarda çay kahve içtikten sonra geri dönüp erkenden yatmaktı. Tuba ve Ergenekon çığlık kıyamet bizi bulunduğumuz yerden alıp kalkıp geldikleri komşularının sofrasına götürdüler. O sayede İsmail Hakkı Arıkan'ı ve eşi Gülser hanımı da tanımak şansına eriştik. Bizi çok güzel ağırladılar. İnanılmaz keyifli bir sohbet sofrasına dahil olduk. Yazmadan geçemeyeceğim bir husus var . İnşallah bana kızmazlar. İsmail Hakkı beyin evindeki rakı bardaklarının üzerinde kumlama yöntemi ile şu cümle yazılı : ''Rakımı ve Karımı çok seviyorum''. Pes doğrusu helal olsun. Şapka çıkartıyor başka da bir şey demiyorum.

Güzelcenin güzel insanlarından ayrıldıktan sonra Tuba ve Ergenekon bizi teknemize kadar getirip kısa bir süre için de olsa Rast'ı şereflendirdiler. Bu fotografta Ayşenin davlumbazın tavanını deniz yıldızları ve deniz atları ile nasıl süslediği de görülüyor.

Posted by Picasa

Ereğliden çıkış ve Silivri limanı

1 Haziran Pazartesi

Marmara ereğlisinden saat 11:15 gibi ayrıldık. Ardımızda uzaklaşan Ereğlinin bu fotografını çektiğimde saat tam 11:30 du.


Dalgaların şiddeti azalmış , pazar günü doğu ve kuzeydoğudan kuvvetlice esip bizi bunaltan rüzgar hafiflemiş ancak deniz çalkantılı bir halde idi.
Marmara Ereğlisi ve Silivri arasındaki 14 mil mesafeyi koyu tatlı bir kavisle içeriden ama çok kıyıya yaklaşmadan geçip Silivrinin geniş ve güzel barınağına girdiğimizde saat 13:45 olmuştu.

Denizden ve barınağın içinden sahildeki yüksek apartmanları saymayacak olursak Silivri çok güzel gözüktü gözümüze. Barınak ortadan büyükce bir iskele ile ikiye bölünmüş ve her iki bölümdede tekneyi bağlayabilecek birçok müsait yer vardı. (Yaz gelipde yazlıkcılar teknelerini denize indirdilermi böyle olmuyordur sanırım.)



Biz kalmaya niyetli olmadığımızdan karaya bağlanmadık hatta demir bile atmadık. (Ne olur ne olmaz düşürürüz diye(!) ) Limanın içine sıra ile atılmış belliki derinlik veye sınır belirleme amaçlı şamandralardan birini Ayşe biraz zorlansa da gönderle yakalamayı başardı ve şamandranın halkasına kısa bir ip bağlayarak sabitlendik fotografta görüldüğü üzere.


Bilahare ben internete girip gerekli kontrolleri yaparken, ahçımız pirinç pilavı ve acı sivri biberli menemenden oluşan yameğimizi hazırladı , ikisini birbirine katık edip afiyetle yedik. Bilimum tehdit ve şantaj neticesinde sevgili ahçı, lostromo, kamarot ve gemicimiz orta şekerli kahvelerimizi de yaptı ve keyifle içtik Silivri limanının güzelliğini seyrederek.


Ardından şamandradan çözülüp yola koyulduk Güzelceye doğru.


Posted by Picasa

2 Haziran 2009 Salı

Marmara Ereğlisinden ayrılmadan


1 Haziran Pazartesi

Sabah yine erken kalktık ama dünden kalan rüzgar aynı şiddette olmasa da esmeye devam ediyordu. Hemen internete girip kontrol ettim hem Meteor gov tr hem de poseidon sözleşmiş gibi rüzgarın 11:00 e kadar devam edip ondan sonra 2 gün boyunca 2-3 şiddetinde yıldız ve poyraz eseceğini bildiriyordu.

Bizde aldık köpekleri bağladığımız yerin hemen karşısındaki balıkcı kahvesine gidip çay ve çıtır simitle kahvaltımızı lüks içinde ferah ferah yaptık. Üstüne kahve bile içtik.
Kahvaltıdan sonra Ayşe köpekleri alıp birikmiş işlerini internetten tamamlamak üzere tekneye gitti .


Ben de biraz dolaştım fotograf çektim. Mendireğin ucuna doğru geldiğimde bir balıkcı artık çok eskimiş olan barbun ağlarınının kurşun yakasını ağdan kesmekte idi.


Yanaştım selamün aleyküm, aleyküm selam kolay gelsin falan sohbete başladık ufaktan. İşim gücüm yok hava kalsın diye bekliyorum sana yardım edeyim dedim. Gel abi beraber yapalım daha çabuk bitiririz dedi.


2 boy ağın yaklaşık 120 m kılavuz ipini kurşun ipini eski ağdan kestik ayırdık roda yaptık bağladık. Bu arada muhabbet koyulaştı ben anlattım Sinop'u, yolculuğumuzu . Mehmet anlattı dertlerini, balıkcılığın ve Marmaranın tükenmişliğini. Özellikle Yunusların ağlarına nasıl musallat olduklarını , bıraktıkları ağları 1 saat bile doldurmadan kaldırmak zorunda kaldıklarını , buna rağmen canavarın ağları nasıl parçaladığını bitirdiğini. Bu hurdaya çıkardığımız ağları 3000 tl ye malettiğini ve 3000 tl'lik balık satamadan ağları nasıl atmak zorunda kaldığını, içinden yamalık parça bile ayıramadığını anlattı anlattı.


İş bitti. Kahveye geçtik çay ısmarladılar bana Mehmet ve arkadaşları. Biraz daha sohbet ve ardından saat 11:00 olup rüzgar hafifleyince hepsiyle vedalaşıp yola çıkmak üzere tekneye beni bekleyen mürettebatın yanına döndüm.
Posted by Picasa

1 Haziran 2009 Pazartesi

M.Ereğlisi Güzelce rotası


Marmara Ereğlisinden saat 11:30 da çıktık. Dünden kalan kaba dalgalar fazla rahatsız etmeden önce 50 ile başlayıp giderek 80 dereceye dümen tutarak kavisli bir rota ile 14 mil olan Silivriye saat 13:45 de ulaştık ve dinlenip internete girmek üzere liman içindeki bir şamandraya bağlandık.

Hava durumunu kontrol edip yedek çantalardaki mazotu depoya aktardıktan sonra çözülüp yola devam ettik.

Silivriden sonra Güzelceye kadar olan 13.5 mil yolu karadan doğru biraz sertce esmeye başlayan yıldız-yıldız karayelinde desteği ile biraz daha hızlı aldık. Kıyıya oldukca yakın bir seyir ile Güzelce marinada biraz yüksekce bir rıhtıma bordalayıp bağlandığımızda saat 17:00 olmuştu.

Posted by Picasa

Tekirdağ-M.Ereğlisi arasında kum iskelesi


Aslında bu rapor 31 Mayıs Pazar gününe ait. Dün ne yaptıysam bu görüntüyü diğerleri ile birlikte gönderemedim. Bende inat ettim bugün tek başına gönderiyorum. Çünkü burası oldukça ilginç bir yer. Tekirdağdan çıkıp 11 mil gittikten sonra denizden iyi dayak yemeye başlayınca sığınacak bir yer aradım. Gözüme ilişen bu ilginç yapıya yaklaştım. Oldukca uzun 150 m. kadar denizin içine dev sacdan yapılma kutular koymuşlar içlerini kumla doldurmuşlardı. İskele desen iskele değil, mendirek desen mendirek değil, bir acayip yapı idi. Etrafta ne bir insan ne bir tekne. Hiç bir hayat belirtisi yoktu. Sanki nükleer savaş sonrası ıssız dünyayı anlatan kurgu film setlerinden birine girmiştik. Doğrusu biraz tedirgin olduk.

Şekilde gördüğünüz yerin derinliği 7 metre idi demirledik. Demirin tuttuğundan emin olduktan sonra Ayşe yemek yaparken ben internete girip google earth'den burası nasıl bir yer diye baktım ve üstten görünce mesele anlaşıldı. İskele benzeri yapının bizim görmediğimiz arka tarafında ufak bir mendirek şeklinde yapılmış bir cep yada havuz vardı. İskele kuzey ve doğu ruzgarlarının taşıdığı kumu havuzda toplamaya yarıyordu. Ve oradaki vinçlerle bu kumu toplayıp satıyorlardı. Ama biz oradayken kum ocağında hiç bir hareket yoktu belki de Pazar olduğu için tatil yapıyorlardı.

Burada 1 saat kadar kalıp dinlendik yemek yedik ve acaip paslı ve ürkütücü mendirek iskelenin sağladığı duş ortamdan çıkıp yine yolumuza ve bizi döven dalgalara geri döndük.
. Posted by Picasa

Silivride çay ve ihtiyaç molası

Bu sabah rüzgar vardı Ereğlide . Bu yüzden saat 11:30 da yola çıktık. Denizde dünkü havanın kalıntı dalgaları ile 2 saat 15 dakikada Silivri barınağındaki bir şamandraya bağlandık. İnternete girip hava durumunu kontrol ettik. Ayşe kahve yapmadı. Bizde biraz sonra Selimpaşa ve Güzelce istikametine yola çıkıyoruz. (Not bu yazdığımı görünce kalktı kahve yapmaya durdu. Yaşasın önce kahve sonra yol.) Tafsilatlı haber ve görseller akşama nette. Bizden ayrılmayın.

31 Mayıs 2009 Pazar

Marmara Ereğlisi yolunda birhayli deniz yedik


Bu gün tüm yolculuğumuzun en zor günü oldu. Sabahki su devir daimi arızası nedeni ile 4 saat kadar gecikince sabah sakinliğini kaçırdık ve saat 14 de beklediğimiz hava saat 11 de patlayınca da tam 3 saat ciddi dalgalara baş vurarak geldik Marmara Ereğlisine. Ciddi bir tehlike yaşamadık ama hiç de keyifli bir yolculuk olmadı.

Hele de zaman zaman baş öne düşüp pervane suyun dışına çıkıp motorun sesinin değişmesi hiç sevimli değildi.

Barometre 1032 oldu ve rüzgar gündoğusundan 5 kuvvetinde esti ve sanki sürekli üstüne koydu.



Özellikle Ereğli limanına girmemize 15-20 dakika kala iyice azdı ve limana girene kadar iyice dayak yedik.

Ama geldik ve salimen limana bağlandık.
Çok uykum geldi bu yazı tam değil daha yazacaklarım var yarın devam ederim. Yarın hava güzel olacak niyet Silivri, Selimpaşa ve Güzelce istikametinde yorulana kadar devam etmek.
Posted by Picasa