Yazı büyüklüğünü değiştirmek için  + + + + +

25 Temmuz 2009 Cumartesi

Sinop tanıtım 9 - Tarihi roma köprüsü


İlk fotograf Sinop'un çok klasik bir görüntüsü. Güney limanından kuzeye bakarak Korucuk köyü altındaki yazlıkların oradan çektim. Sinop yarımadasının batıdan doğuya dogru yandan görünüşü. Kent merkezi fotografın solunda görülen ince ve alçak berzahta. Berzahtan en doğudaki Adabaşına (Bozburunun ucuna) kadar olan mesafe 4.5 Deniz mili.



Alttaki fotograf ise bu fotografı çektiğim yerden 2 deniz mili daha güneyde kalan Ordu köyü sahilindeki tarihi Roma Köprüsü. Günümüze kadar oldukca iyi durumda kalabilen bu köprü Ordu köyü vadisinden gelen çayın denize döküldüğü
yere kurulmuş.

Romalılar buraya bu köprüyü bırakmışlar. Bu çevrede bir ordu konaklatıp besleten Osmanlı ise köye Ordu köyü adını bırakmış.
Posted by Picasa

22 Temmuz 2009 Çarşamba

Sinop Tanıtım 6- Dr.Rıza Nur ve kütüphanesi

Ekli fotograf 1879`da Sinop`ta Kunduracı Mahmut Zeki ve Zarflıoğullarından Hacale hanımdan dünyaya gelen ; Osmanlı aydını, Cerrahi Profesörü, son Osmanlı meclisinin Sinop milletvekili, sonra Milli mücadelenin adamı, Sakarya savaşındaki sahra hastanesinin başhekimi, Cumhuriyetin ilk Eğitim bakanı, dış işleri bakanı vekili, Lozan konferansı münazaracısı, muharrir ama hepsinden önemlisi her dönemin Muhalifi Dr.Rıza Nur'un kurduğu ve vakfettiği kütüphane binasına ait.

Yelken kulübünün iskelesinden çektim. 6 ile 13 yaşlar arasında bu kütüphanenin tam arkasındaki rahmetli Hatice ve İsmail Baş'ın evlerinde kirada oturmuştuk. Yelken kulübü ve Derviş Ustanın yelkenlileri ile tanıştığım 9 yaşıma kadar çocukluğum kütüphanenin bahçesinde ve önündeki kayalıklarda tükmükcü ve guirtye gibi kaya balıkları tutarak geçti desem yeridir.

Bugün Fahri Güven'in bir yazısından aldığım kısa notlar ile muhalif hemşehrimiz Dr. Rıza Nur ile ilgili özet bilgiler aktarmak istiyorum..

.... Askeri Tıbbiye`ye devam eder ve buradan 1901`de Tabip Yüzbaşı olarak mezun olur. Tıbbiye`de tahsili sürdürürken dönemin siyasi teşkilatlarıyla teşriki mesaide bulunur. Ayrıca edebiyatla, felsefeyle uğraşır, aruzla yazdığı ilk şiirlerini `Malumat` mecmuasında neşreder. Tıbbiye`de okurken ise iki özelliğiyle tanınır: Çalışkanlık ve `umarsızlık.` Çalışkanlığıyla sınıf çavuşluğunu hak ederken, dünyaya aldırış etmemesi hasebiyle akadaşlarınca `Diyojen` lakabıyla anılır.

... Gülhane Hastahanesi`nde staj yaparken önce `Dahiliye` alanında Prof. Dicke Paşa`nın yanında çalışır. Sonra da cerrahi bölümüne geçerek operatör olur. Bu süreçte mezuniyet tezi olarak hazırladığı `Fenn-i Hitan` başlıklı çalışmayı kitap olarak neşreder. Bu kitap ve sünnet aletlerinden dolayı Sultan Abdülhamid`in takdirini kazanır ve kolağalığı rütbesine yükseltilir. Yazdığı eser ise hocalarınca beğenildiği için Prof. Wieting tarafından Almanca`ya tercüme edilir. 1905`de Gülhane`ye muallim muavini (doçent), 1907`de Askeri Tıbbiye cerrahi hocası (Profesör) olur ve binbaşılığa terfi eder.

1908`de İttihat ve Terakki Fırkası`ndan Sinop milletvekili olarak Meclis`e girer. Ancak İttihat ve Terakki Fırkasının iktidarını beğenmediği, fırka içindeki yolsuzluklara tahammül edemediği için önce muhalif ve sonra İttihat ve Terakki`den istifa eden ilk mebus olur....

....Prens Sabahattin`in fikirleri çerçevesinde bir araya gelen kişilerin kurduğu `Ahrar Fırkası`na dahil olur. Daha sonra Hürriyet ve İtilaf Fırkası`nın kurulması için çalışır. 1911`de bu fırkanın kuruluşundan kısa bir süre sonra yine muhalefet yaparak buradan da ayrılır..

..bazen `Müstakiller` bazen de `Prens Sabahattincilerle` birlikte İttihat ve Terakki iktidarına karşı siyasi muhalefete devam eder . Bir kaç kez tutuklanır ve suçsuzluğu kanıtlanana kadar kısa sürelerle Bekir ağa bölüğünde hapis yatar ve en sonunda yurt dışına kaçmak zorunda kalır.

.... İttihat ve terakki döneminin bitimi ile tekrar İstanbul`a döner ve son Osmanlı Meclis-i Meb`usan`ına Sinop mebusu olarak girer. Bu Meclis dağılınca Ankara`ya gider ve Milli Mücadele hareketine katılır. Milli Mücadele hükümetlerinde Maarif vekili (Mayıs-Aralık 1920), Sıhhiye ve Muavet-i İçtimaiye Vekili olarak görev yapar. 1923`de yine milletvekili olur. Lozan da dahil olmak üzere anlaşmalara katılarak Türkiye`yi temsil eder. Doğduğu şehir olan Sinop`ta büyük bir kütüphane kurarak Milli Eğitim Bakanlığı`na vakfeder.

`İzmir Suikastı`ndan sonra milletvekili olmasına rağmen Atatürk'e de muhalif olması nedeni ile muhaliflerin topyekün tasfiyesine girişilmesi üzerine sıranın kendisine geleceğinden endişe ederek 1926 dan 1938 e kadar 12 yıl yurt dışına çıkar. 1926-1933 yılları arasında Paris`te, 1933-1938 arası ise İskenderiye`de yaşar. Bu on iki yıllık süreçte pek çok eser kaleme alır. 1938`de tekrar yurda dönen Dr. Rıza Nur, Eylül 1942`de vefat eder.
Posted by Picasa

21 Temmuz 2009 Salı

Sinop tanıtım 8- SKY Yelken klubü

Ben 8-9 yaşlarında idim Sinop Karadeniz Yelken İhtisas kulübü binasının yapıldığında. Güney limanında şehrin en güzel sahilinde yani aşıklar caddesinin deniz tarafında, Dr. Rıza Nur kütüphanesi ile Turistik otel (şimdiki MeliaKasım oteli) arasındaki bu güzel binayı devlet yaptı. Ünlü bir mimarın elinden çıkma bir proje uygulandı. Kulüp binası kısa bir dönem hem beden terbiyesi il müdürlüğünün hizmet binası hem de su sporları binası olarak kullanıldı. Daha sonra beden terbiyesi yeni binasına taşınınca tamamen su sporları ve yelken kulübünün kullanımına tahsis edildi.

11 yaşında iken annemden gizli işbu kulübün lisanslı yelken sporcusu olmuştum. Kulübe 150 m mesafede bir evde otururduk. Evde olmak zorunda kalmadığım her saniyeyi kulüp bahçesinde denizde veya karada teknelerle, ve yelkenlerle uğraşarak geçirir , yüzer, balık tutar, midye çıkartır dünyayı unutur bu yüzden eve sürekli geç kalır anneme ve babama her seferinde hesap vermek zorunda kalır haklı olarak azar işitirdim.

Aradan 40 yıl geçmiş, bina aynı bina kulüp aynı kulüp ama herşey bizim zamanımıza göre daha farklı. Daha çok ve daha gelişmiş tekneler, yelkencilik adına çok daha geniş imkanlar var. Malzeme bol. Sporcu sayısı daha fazla. Kulübün üst katı kulübe gelir getiren hoş bir restoran.

Kulübün önüne 40 m civarında muhkem ve günlük yelken antremanları için son derece yeterli bir iskele yapıldı.

Bizim zamanımızda deniz olan sahil yıllar içinde biriken siyah kumlarla bir plaj haline geldi. Bu sene bu plaj ve arkasındaki kulüp bahçesi mevcut yönetimin çabaları ile çok hoş ve çağdaş bir cafe/beach haline dönüştü.
Şehrin tam göbeğinde insanların temiz bir kumdan temiz bir denize girebilecekleri duşu, kabini, kumunda minderi, cafesinde, italyan makarnası, salatası, sandwichleri, çayı, espresso kahvesi olan bir mekan oluştu. Çok da iyi oldu. Emeği geçenlerin eline , aklına sağlık.

Posted by Picasa

19 Temmuz 2009 Pazar

Sinop tanıtım 7- Örüğün altı


Epeyce Tarih yazdıktan sonra biraz da içtimai hayattan ve bilindik mekanlardan yazmak istedim.

İki tane de fotograf ekledim . İlk fotograf Dangazın Osmanın kahvesinin bahçesinde çekildi. Biz figuranların arkasında Tersanenin meşhur Örük ağacı görülüyor. (Sinop ağzında Erik yerine Örük , demir yerine dömür, zembil yerine zömbül söylenir. Her nedense İstanbul lehcesinde sadece kömür sözcüğünde doğrusu bulunmuş onun dışında kalan benzeri sözcüklerde hep yanlış telaffuz benimsenmiştir.)

Örük ağacının hikmeti, dalları altında demli çaylar eşliğinde üretilen Sinop'u ve memleketi kurtaracak tüm projelerin , fikirlerin, sohbetlerin ve hatta dedikoduların hem şahitliğini hem de noterliğini yapmasından gelmektedir.

Bunca vatan kurtarma fikri ve dedikodu ile beslenmesinden olsa gerek, örük ağacı her sene çok bol ve iri örükler verir. Ancak bu örükler zehir gibi ekşidir ve her babayiğit yiyemez. Aşırıpta gizliden yemeye kalkan olursa da kahveyi işleten Figen gözünün yaşına bakmaz fırçayı atar.

Örük ağacının altındaki ekip şöyle. Soldan sağa ayaktakiler: ben, Tersanenin bilinen karakterlerinden Sarıkadirin Şükrü, Çarkcıbaşı Ali Vehbi Üstün. Masada Oturanlar soldan sağa: Şeyik Hüseyinin Horoz Osman, olta balıkcısı Kılçık Emin, asker arkadaşım Devecilerden Hüseyin Sipahi. Ön plandakiler ise Artiz Refik Abimiz ve Sarıkadirin İsmail.


İkinci fotografta en iyi yaptığı ve en sevdiği işi yaparken Sarıkadirin Şükrü görülüyor. Şükrü senelerce marketcilik ve taşımacılık yaptıktan sonra kendini doğaya vermiş klasik bir Sinoplu. Ava gider, denize balığa gider, arkadaşları ile Örüğün altına oturup herşeye muhalefet eder ve boş vakti kalırsa da 8 odalı küçük otelinin işleri ile ilgilenir.

Şükrü yukarıda gördüğünüz ekibin bir kısmının katıldığı bir akşamüstü muhabbeti için ogün bize mangal yaktı. Daha iyisini hiç bir zaman yemediğim güzellikteki taban köftelerinden hazırladı ve pişirdi. Mangalın arkasında gördüğünüz deposunda kırık dökük masanın üstüne kağıtları serdik. İsmail salata yaptı. Kılçık büyük rakıyı kaptı geldi. Sonra bağlama geldi, türküler geldi, sohbet geldi, keyif geldi.

İç mekanda çektiğim fotolar çok karanlık çıktığından ekleyemedim. Bir başka seferde depodaki bir başka muhabbeti fotograflayıp buraya koyacağım. Borcum olsun.
Posted by Picasa

17 Temmuz 2009 Cuma

Sinop tanıtım yazıları 5 - Bu fakirlik niye ?

İki gündür hiç bir şey yazamadım çünkü bir kazayı engellemek amacı ile acilen korna çalmaya çalışırken kendi kendime sağ elimi sakatladım. Başparmağım şişti ve elimi kullanamaz hale geldim. Uygulanan soğuk ve ilaç tedavisi ile bugün biraz daha iyiyim ve yavaş da olsa tekrar yazabiliyorum.
Sağda üç adet fotograf ekledim. İlki yarımadanın doğusundaki Boztepeden batıya doğru çekilmiş ve kıstaktaki yerleşim bölgesinin son halini gösteren bir fotograf.Sağda kuzey limanı solda güney limanı görülüyor. Biz ilkokulda iken kuzeydekine Karadeniz güneydekine Akdeniz derdik nedense.
İkinci fotograf ise antik şehri çevreleyen kalenin güneydoğu burcundan çekilmiş Tersane semti ve balıkcı barınağı görüntüsü. Rast şu anda solda görülen mendirekte baştan kara bağlı durmakta.

Üçüncü ise Rast'ın bağlı olduğu mendireğin en batı ucundan Kuzeye bakarak çekilmiş malum hapishanenin aslında antik tersanenin önündeki kale duvarları ve burçlarını gösteren hoş bir gece fotografı. Bana biraz Rumeli Hisarını anımsatıyor ama burası daha büyük ve çok daha eski.


Bir önceki yazıda Sinop tarihindeki değişik dönemlerde Sinop'un büyümesi ve ekonomik gelişimi ile ilgili bir analiz yapmak istediğimi söylemiştim. Dikkatli bir şekilde farklı düşünen arkadaşlarımı ve resmi tarihi kızdırmadan çok kısa yapmak istiyorum bu işi. İncelediğim 4-5 ciddi kaynaktan benim özümlediğim şunlar.

1.Teknolojinin ilerlemesi, yapay limanların yapılması ve karayollarının yapılması deniz taşımacılığının önemini kaybetmesi ile tüm karadenizin en önemli limanı ve en zengin şehri olan Sinop giderek önemini ve zenginliğini kaybetmiş. Özellikle Cumhuriyet döneminde yurdun demir ağlarla sarılması ve sonra karayolu taşımacılığının aşırı gelişimi, denizciliğimizi ve dolaylı olarak doğal bir liman olan Sinop'umuzu önemsizleştirmiş.

2. Denizci uluslar ve kavimlerin yönetiminde Sinop Altın çağlarını yaşamış. Özellikle Helen döneminde Sinop, ince bir zevkle yapılmış sanat eseri niteliğinde mermer saraylarla, anıtlarla, tapınaklar, yollar, köprüler, kanallar, tersaneler ve kalelerle imar edilmiş.2 kez başkent olmuştur. Hala Sinop'un 4 bir yanında yapılan kazılarda bu döneme ve Roma dönemine ait buluntular fışkırmaktadır.

3. Bizans döneminde ise Sinop'un gelişimi durmuş .Hristiyanlığın yayılması ve sonrası Din işlerinin Devlet işleri ile karışması mezhep ve siyaset kavgaları, Bizans'ın sonunu getirdiği gibi Sinop'un da geriye gitmesine neden olmuştur. Müzemizde bu döneme ait ağırlıklı olarak ikonalar ve dini eserler vardır.

4.Selçuklular ve Anadolu beylikleri döneminde denizcilik önemli bir unsur olmasa da bu yönetimler hala limandan kaynaklanan ticaret ile oluşan kaynakları yatırım olarak geri döndürmeyi ve şehrimize medreseler, camiler, yollar vb eserler bırakabilmeyi becermişlerdir.

5. 15'inci yüzyıldan itibaren Osmanlı Yönetimine giren Sinop tekrar geri gitmeye başlamış, İstanbul'lu Osmanlı yönetimi için Sinop, Konstantinapol'lü Bizans yönetimi için olduğu gibi gözden ve gönülden uzak bir askeri üs ve tersane olmaktan öte gidememiştir. Selçuklu ve beylik yönetimlerinin Sinop'a verdiği önemin yarısı bile Sinoptan esirgenmiş Balkanlara ve Arabistana bir çok imar hizmeti götüren Osmanlı, Sinop'a askeri yatırımlardan , bir iki resmi bina bir okul ve camilerin tamirinden başka ciddi bir yatırım yapmamıştır.

6. Tunç çağından beri Sinop bir kısmını izlerinden ve mitlerden bir kısmını ise yazılı kaynaklardan bilebildiğimiz 10 dan fazla yönetim görmüş ve bu yönetimlerin çok büyük çoğunluğu (Selçuklu ve Osmanlı dahil) şehri ve yönetimi, siyasi ya da askeri yöntemlerle ele geçirdiklerinde kendilerinden önce burada olan farklı ırk, kavim , inanış ve kültürden olan halkı dışlamamış, gitmek isteyene gitme, kalmak isteyene kalma dememiş. Ancak belki de kaçınılmaz olarak Osmanlı döneminin sonlarına doğru ve Cumhuriyet'in ilk döneminde Sinop'un sur dışında yaşayan Ermenice ve ve Rumce konuşan gayrımüslim halkı (ki bunların gerçek kökeninin hattimi, miletlimi, lidyalımı, romalımı, finikelimi, veya anadolunun hangi ırkından olduğu tartışılabilir ama Sinop'lu oldukları tartışılamaz) Sinop'u bırakıp gitmek zorunda kaldılar. Giderken balık isimlerini , denizcilik terimlerini, evlerini, zeytinliklerini, üzüm bağlarını, tapınaklarını bırakıp gittiler. Ama zenaatlerini, ticari yeteneklerini, kültürlerini yanlarına aldılar 2 bavul ve bir denk ve bir sandık ile birlikte.

2009 yılındayız. 84-85 yıl geçmiş üzerinden onlar gideli. Güzelim taş evlerden 10-15 tane kalmıştır belki. Balıkcılık terim ve yöntemleri de kaldı ve hatta teknoloji ile birlikte gelişti. Ama bir tek üzüm bağı, bir tek pekmezhane veya şaraphane yok. Güzelim zeytinlikler iğrenç apartman blokları ile doldu. Başka da bir yorum yapmıyorum bu konuda.

7. Cumhuriyet döneminin hakkını yemeyelim. Cumhuriyetin ilk yıllarında Mimari açıdan çok başarılı 4-5 adet resmi bina yapılmış. Daha sonra Arnavut kaldırımı bütün yollar asfaltlandı ve 20-30 tane estetikten yoksun apartman kisvesinde resmi bina/okul inşa edildi. İskele yapıldı. Balıkcı barınağı yapıldı. Stadyunlar, spor salonları yapıldı. Her türlü teşvik ve desteğe rağmen sanayi ve tarım bir türlü gelişemedi. Son 15-20 senedir karayolları çok yeterli ve kaliteli hale getirildi. Bu kaonudaki yatırımlar hala devam ediyor. Havalimanı yapıldı ve hergün uçak geliyor artık. Tüm ilçe ve köylerimizde karayolu, elektrik, su ve telefon yatırımları yapıldı. DSİ sulama gölet ve barajları yaptı. Bunların hepsi kabul ve hepsi önemli değerli yatırımlar ama en son hamle melesef Sinop'a en büyük zararı verecek olan hamle bir karabasan gibi çoktü güzelim coğrafyamızın üstüne.

Canım doğa yeni yapılmakta olan 3 adet termik santral ile katledilecek. Üstelik şu anda altyapı çalışmaları tamamlanmakta olan Nükleer santral üstüne tüy dikecek. Ben nükleer santral konusundan çok fazla tırsmıyorum ve ülkemizin enerji ihtiyacını biliyorum ama Ukraynadan getirilecek kömür ile çalışacak Termik santraller tüylerimi diken diken yapıyor. Gücümde sadece çevremdeki insanlara anlatıp buralara yazmaya yetiyor.

Kısa yazarım dedim ama çok uzun oldu.
İyi geceler veya günaydın..

Posted by Picasa